Telefon
WhatsApp
ANADOLUNUN SALGIN HASTALIKLARLA MÜCADELESİ
Hax

ANADOLUNUN SALGIN HASTALIKLARLA MÜCADELESİ

 

                   Dr. Tayfun Atmaca  - 18.4.2021    
                       

 İçinde bulunduğumuz 2021 yılının ilk dört ayında dünyanın konuştuğu tek bir konu var. “Corona Virüsü”...

İlk olarak 1960’lı yıllarda görülmeye başlayan Corona virüsün, Çin’in Hubei eyaleti Wuhan şehrinde tekrar ortaya çıkması ile birlikte, hastalık oldukça merak edilir bir konu oldu. Akciğer hastalığına neden olabilen ve tedavi edilmediğinde ağır akut solunum yolu yetersizliği sendromu gibi hastalıklara yol açan Corona virüsünü artık bilmeyenimiz yok...

Bu yazımda, Corna Virüsü ile ilgili bilgiler vermek yerine, tarihe yolculuk yaparak, 19. Yüzyıl’da Anadolu’da yaşanan salgın hastalıkları ele almak  istedim. Böylece, günümüzde yaşananları daha iyi kavrayabilmek adına, geçmişte olanları bilmenin önemli olduğu düşüncesindeyim.  

19. Yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin siyasi ve ekonomik yönden bunalımda olduğu bir dönemdir. Uzun süren ve mağlubiyetlerle neticelenen savaşlar, devleti ve halkı büyük bir girdaba sürüklemiştir.

Savaşlarda cepheden cepheye sevk edilen askerler hastalığı yayarken, kaybedilen topraklardan Anadolu’ya göç eden yüz binlerce muhacir de hastalığın taşıyıcısı olmuştur.

Ekonomik koşullar, fakirlik, kıtlık, açlık, barınma sorunları, şehir ve kasabalarda ki yerleşim problemleri, salgın hastalıkların etkisini bir kat daha arttırmıştır.

Siyasi, askeri, ekonomik cephedeki gerileme ile Osmanlı toplumunda hastalıklarla ilgili bilgisizlik, 19. Yüzyıl Anadolu’sunda hastalıkları bir kabusa dönüştürmüştür.

Devlet bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmek için büyük bir gayret göstermesine karşın gerek tıbbi gerek ekonomik yetersizlikler bu mücadeleyi oldukça zayıflatmıştır.

Bunlara ek olarak halkın hastalıklara yaklaşımındaki olumsuz etki, resmi makamların icraatlarını etkisizleştirmiştir. Ayrıca bürokrasideki hantallığın da bu sürece olumsuz katkı sağladığı kesindir.

Her şeye rağmen merkezi hükümet ve mahalli yetkililer, zaman zaman afete dönüşen salgınlarla mücadele konusunda azimli davranmışlardır.

Salgın hastalıklar, ilkçağlardan günümüze kadar etkisini devam ettiren insanların ve toplumların büyük bir problemidir. Tarih boyunca dünyanın pek çok yerinde zuhur etmiş, toplumları ve devletleri, ekonomik, siyasi, askeri ve sosyal bakımdan olumsuz yönde etkilemiştir.

Sağlıklı olmayan ortamlar, kıtlıkların yol açtığı açlık, savaşlar, doğal felaketler toplumları hastalıklara karşı savunmasız hale getirmiş ve özellikle kitlesel ölümlere yol açan salgınlara karşı insanları çaresiz bırakmıştır.

Salgın dönemlerinde yaşanan panik, kaygı ve korku, insanları yerlerinden yurtlarından etmiş ve sağa sola savurmuştur. Salgın hastalıklardan kaçan insanlar yeni bir trajediye yol açmıştır. Göçler ölümlere, salgınların daha geniş  coğrafyalara yayılmasına zemin hazırlamış, yüz binlerce insanın hayatını olumsuz etkilemiştir. Salgınlar sırasında demografik yapı değişirken, üretim azalması, iktisadi bunalımlar, kıtlık ve hastalıklar ümitsiz bir döngünün oluşmasına yol açmıştır.

Osmanlı toplumu da benzer bir kaderi yaşamıştır. 19. yüzyılda bütün dünyada salgın hastalıklar etkisini gösterirken Osmanlı ülkesinde ve özellikle Anadolu da çok büyük kayıplara yol açmıştır. Ortaçağdan itibaren insanların korkulu rüyası olan veba hastalığı, 19. yüzyılın ikinci yarısında etkisini yitirmişken bu sefer kolera, çiçek ve sıtma hastalığı yaygın bulaşıcı hastalıklar olarak, Anadolu insanını tesir altına almıştır.

Salgınların tesirinin güçlü ve uzun olmasında, salgınların uluslararası nitelikte olmasının yanında, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi, iktisadi ve demografik sıkıntılar da etkili olmuştur. Savaşlar, Osmanlı ekonomisinin dünya ekonomisine entegre olma sürecindeki sıkıntılar ve kaybedilen topraklardan Anadolu’ya yapılan göçler ve fakirlik, Anadolu’nun salgınlar açısından kara talihi olmuştur.

Devlet bu salgınlar karşısında öncelikle ölümleri durdurmak, salgınların yayılmasını engellemek ve ülkede sıhhi ortamı temin etmek maksadıyla çeşitli önlemler almıştır. Karantina kurumunun 19. yüzyılda sistemli bir hale getirilmesiyle, dikkate değer bir başarı elde edilmiştir.

Fakat halkın salgınlara kaderci bir şekilde yaklaşması, karantina başta olmak üzere devletin aldığı birçok önleme karşı çıkmalarına yol aşmış ve hastalıkla mücadele sürecini olumsuz etkilemiştir. Hatta bazı yerlerde isyanlar çıkmış ve halkla asker ve bürokrat kesim karşı karşıya kalmıştır.

Devlet yetkilileri bir taraftan salgınla uğraşırken, diğer taraftan hem halkı bilinçlendirmek hem de uluslararası baskıyla da mücadele etmek zorunda bırakılmıştır.

Devlet, hastalığın yayılmasını engellemek için karantina tedbirleri almış; salgının olduğu yerlere hekim, aşıcı ve eczacı tayin etmiş; halkı bilinçlendirmek için risaleler basmış ve ülke genelinde yaymış; toplu mekanlar da önlemleri arttırmış, gerektiğinde okulları tatil etmiş ve hastalıkların ortaya çıkmasında ve yayılmasında etkili olan çevre kirliliği ve gıda temizliği konusunda dikkate değer çalışmalar yapmıştır.

Salgınlara karşı alınan önlemler, olumsuz koşulları ortadan kaldırmakta yeterli miydi değil miydi, yeterliyse ne kadar yeterliydi gibi sorular aklımıza gelebilir. Ama bu husus tartışmalı bir konudur. Fakat dönemin koşulları göz önüne alındığında, devletin elinden geleni yaptığı görülmektedir.

Savaşlar, göçler, kıtlık ve açlık döngüsünde kuvvetlenen salgınlar, devlet ekonomisinin yükünü artırdığı gibi bu döngüye daha da kuvvet vermiştir. Salgın sebebiyle çok sayıda insan hayatını kaybetmiş, yakınlarını kaybeden insanlar bir yandan acı çekerken diğer yandan da ölüm korkusu içinde büyük bir kabus yaşamışlardır. Ekilemeyen topraklar, kıtlığa sebep olurken, mahsul alamamış köylüler mağduriyet yaşamış ve devlete olan vergilerini ödeyemez hale düşmüşlerdir. Dışarıdan gelen göçlerin yanısıra hastalık sebebiyle, vuku bulan göçlerin çok çeşitli  problemlerin de ana kaynağı olmuştur.

Tarihin ve içinde barındırdığı yaşanmışlıkların belli zaman aralıklarıyla tekrar edildiği bir kez daha görülmektedir. İnsan olarak bize düşen bu gerçeklerden gerekli derslerin alınmasıdır.

Bugün içinde bulunduğumuz ‘Corona’ tehditini yenmenin yolu panik yapmadan bilimsel yöntemlerle olayın üstüne gitmektir. “Bize bir şey olmaz” anlayışı, Ortaçağ karanlığında kalan ilkel düşüncenin ürünüdür.

Dün olduğu gibi bugünde devletimizin yanında yer alarak, alınan kararlara harfiyen uymalıyız. Bu inanç ve azimle herkese sağlıklı bir hayat diliyorum...

 

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Anket

ALTINBAŞ Kuyum
OPET

E-Bülten Aboneliği