Telefon
WhatsApp
Çanakkale Savaşları
Hax

ÇANAKKALE YENİ TÜRKİYE'NİN ÖNSÖZÜDÜR.

Abuzer Doker              9.Mayıs.2021
Çanakkale içinde Aynalı Çarşı

  Ana ben gidiyom düşmana karşı"

                      (Söz Yazarı: İhsan Ozanoğlu)

  Dünyanın en şanlı, en kanlı savunma savaşı Çanakkaledir... Çanakkale'de 300 bin Müslüman Türk şehit olurken, Birleşik düşman, 304  bin zayiat verir.

  Çanakkale Savunması için Fazıl Hüsnü Dağlarca haklı olarak şunu söyler:

Çanakkale Yeni Türkiye'nin Ön sözüdür. 

Ve Türk'ün 7 düvelin emperyalist güçlerine geçit vermediği, tarihte bir örneği daha görülmeyen destandır. Gandhi ise bu büyük zaferi, "Mustafa Kemal, yenene kadar İngilizler'i tanrı sanıyorduk" diye anlamlandırır. 

Dağlarca, 18 Mart 1915'i şöyle anlatır:

  NUSRAT TARİHİ DEĞİŞTİRDİ

    "Tarih 18 Mart 1915, sabah...

Birleşik düşman donanması Çanakkale Boğazına girdi. Çarpışmalar 7 saat kadar sürdü ve  düşman donanması güçlerinin üçte birini kaybetti.

  Bu zaferimizde, Nusrat Mayın Gemisi'nin döşediği mayınların etkisi büyüktü.

Nusrat tarihi değiştirmiş, tam da zafere yaklaşmış olan düşman donanmasını  mayınları ile tarumar etmiştir. 

  Bu olay  sonrasında başta İngilizler olmak üzere düşman çok büyük bir zayiat vererek Çanakkale'den ayrılmıştır.

Ama Özellikle İngilizlerin, Nusrat Mayın gemisine ve mürettebatına olan nefret ve hayranlıkları hiç bitmemiş, üstüne onlarca kitap yazmışlardır.

  “Birinci Dünya Harbi’nde bu kadar insanın ölmesine, harbin ağır masraflara mal olmasına, denizlerde onca ticaret ve savaş gemisinin batmasına başlıca neden, Türkler tarafından o gece atılan o incecik çelik halat ucunda sallanan yirmi altı demir kaptır.”

WINSTON CHURCHILL'in

(‘Revue de Paris’ dergisine  verdiği mülakat-1930) 

    Nusrat mayın gemisinin torpil komutanı Nazmi Akpınar, başarıyı şöyle anlatmıştı;

"17 Mart gece yarısından biraz sonra hareket ettik. Her taraf zifiri karanlıktı. Gemide tek bir ışık yakmıyorduk. Bu yolculuğumuz çok tehlikeliydi. Düşman tarafından görülüp batırılma tehlikesinden başka, karanlıkta  daha önce  döktüğümüz  torpillerden birine çarpmak da vardı.

  Var olan 20 torpilimizi, serpme olarak ve hiç bir gürültü çıkarmadan,düşman gemilerinin manevra yapacakları sahaya dökmeyi başardık.

Gün ışır ışımaz, düşman donanması bulundukları sahadan harekete geçti ve manevralarına koyuldu.

  Düşman donanması bizim yeni gizli hattımızı döşemeden önce bulundukları yeri iyice taramış ve mayınları zararsız hale getirmiş oldukları için alanı temizlenmiş sanarak rahatça hareket ediyor ve iki gruba ayrılmış bulunuyordu. 

Anadolu ve Rumeli yakasındaki istihkamlarımızı dövüp düşürecekler ve kendilerince mayından arındırılmış olduğu bilinen yerden Boğaz'a gireceklerdi. Anadolu yönünde saldırıya geçen düşman gemileri, daha hücuma başladıkları ilk anda bizim gizli torpil hattımıza düştüklerinden birdenbire bu torpillere çarpıp kayıp vermeye başladılar.Düşman hiç ummadığı bu durumdan neye uğradığını anlayamamıştı. Bu şaşkınlık içinde bir hayli kayıp verdiler." Nusrat'in komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey'di. Yüzbaşı hasta idi ve yeni  kalp krizi  geçirmişti. Bütün bunlara rağmen Hakkı Bey görevi üstüne aldı. 

   Nusrat, 7 Mart akşamı sessizce demir aldı, bütün ışıklarını kapattı, kıvılcım çıkmasın diye kazanını bastırdı. Bu şekilde mayınlı bölgeden geçerek düşman hattına sızmayı başardı. Gemilerin arasından geçerek Akyarlar koyu kıyılarına varıp hızlı bir biçimde mayınları serip, aynı yoldan sessiz bir biçimde limana döndü.

Yüzbaşı Hakkı ,mayınların döşenmesinden sonra Nusrat’in düşman projektörlerine yakalanarak başarısızlığa uğrayacağı endişesiyle geçirdiği ikinci krizle hayatını kaybetti.

Çanakkale'de, deniz Harekatı sonucunda, İtilaf Donanması’nda Irresistable, Ocean, Bouvet zırhlıları batmış; Inflexible, Agamemnon, Goulois, Souffren ağır yara alarak saf dışı kalmıştır. Batan gemilerle 44 top kaybedilmiş, 800 denizci ölmüştür. Bu harekat esnasında Türkler 79 şehit ve yaralı, Almanlar 18 ölü ve yaralı vermiştir. (Aslına sadık kalınarak restore edilen gemi, 2003 yılında Tarsus'taki Nusrat Mayın Gemisi Müzesi ve Çanakkale Zaferi Kültür Parkı'nda sergileniyor.)

Çanakkale Savaşları, yüzyılımızın en büyük savaşlarından birisidir. Birinci Dünya Savaşı’nı galip bitirmek isteyen düşman devletler, gemileriyle Çanakkale Boğazını geçip İstanbul’u almak istiyorlardı. Osmanlı ordusu, İngiliz ve Fransız donanmalarına karşı Çanakkale Boğazı’nda aylar süren bir dizi deniz ve kara savaşı yapmıştır. 300.000 askerimizin şehit olduğu bu savaşlar sonucunda, düşman donanmaları ağır kayıplar vererek geri çekilmişlerdir. Çanakkale Savaşlarının denizle ilgili bölümü, 18 Mart 1915 tarihinde, düşman gemilerinin geri çekilmeleriyle sonuçlanmıştır. Bu nedenle, her 18 Mart gününde, Çanakkale Savaşlarını anmaktayız.

Çanakkale Boğazını geçmek isteyen İngiliz ve Fransız gemileri, 3 Kasım 1914 de boğazın iki yakasındaki birliklerimize ateş açtılar. Birliklerimizin karşı ateşi ile geri çekilmek zorunda kaldılar. 19 Şubat 1915 de düşman donanması kesin hücuma başladı. Osmanlı Ordusunun karşı ateşi ile, tekrar geri çekildiler. 18 Mart 1915 de İngiliz ve Fransızlar 16 harp gemisi ile büyük bir hücum daha başlattı. Üç gemisi sulara gömülen düşman donanması, tekrar geri çekilmek zorunda kaldı.

Çanakkale Boğazı'nı gemilerle geçemeyeceklerini anlayan birleşik düşman kuvvetleri, topraklarımıza karadan girmeyi denediler. İngiliz, Fransız, Avustralya, Yeni Zelanda ve diğer bazı sömürge ülkelere ait askerler, 25 Nisan 1915 günü karadan çıkarma yapmaya başladılar. Kara savaşları, 9 Ocak 1916 tarihinde son düşman birlikleri de geri çekilene kadar devam etmiştir. 6-7 Ağustos 1915 gecesi Anafartalar’a yapılan çıkarma harekatını, Başbuğ Mustafa Kemal komutasındaki birliğimiz durdurmuştur. 25 Nisan 1915 ve 9 Ocak 1916 tarihleri arasında, yaklaşık sekiz ay boyunca şiddetli kara savaşları olmuştur.

Çanakkale Savaşları, Türk tarihinin belki de en önemli savaşıdır. Bugün özgür olarak yaşadığımız bu topraklara çok kolay sahip olmadığımızın bilinmesi gerekir.

ÇANAKKALE'DEN;

“Türk Askerlerinin savaş ve muharebe için haiz olduğu yüksek niteliklerin önceden bilinmemesi  İngilizler için felâket olmuştur. Türk askerlerinin ne yaman muharip olduğunu İngilizler kendileriyle dövüştükten sonra anlamışlardır.” (İngiliz General Aspinal Oglander)

NUSRAT MAYIN GEMİSİ'NİN ÖYKÜSÜ

 Nusrat, I. Dünya Savaşı Çanakkale Deniz Savaşlarında büyük bir başarı göstermiş olan mayın gemisidir. Malatya Arapgirli Cevat Paşa'nın emriyle Osmanlı Donanması ve Türk Deniz Kuvvetleri'nde hizmete giren mayın dökücü gemi. Asıl ismi Nusrat olan ama zamanla Nusret olarak kullanılan gemi, 1911 yılında Almanya'nın Kiel şehrinde kızağa çekildi ve 1913 yılında Osmanlı Donanması'na katıldı.

1915 ilkbaharında uzun süredir Boğaz'ın girişindeki tabyaları bombalayan, keşif uçuşlarıyla ve mayın temizleme gemilerinin faaliyetiyle saldırıya geçeceği kesinleşen Müttefik Donanması, artık saldırı için gün sayıyordu. Müstahkem Mevkii Komutanlığı, 26 mayını Karanlık Liman'a dökme kararı aldı.

KARANLIK LİMAN HAREKATI

7 Mart'ı 8 Mart'a bağlayan gece Nusret mayın dökücü gemisi Yüzbaşı Tophaneli İsmail Hakkı Bey ve Müstahkem Mevkii Mayın Grup Komutanı Yüzbaşı Hafız Nazmi (Akpınar) Bey komutasında düşman gemilerinin projektörlerine aldırmadan Anadolu yakasındaki Erenköy'deki Karanlık Liman'a mayınlarını bıraktı. Geminin çarkçıbaşısı ön yüzbaşı Çarkçı Ali Yaşar (Denizalp) Efendi'dir.

Ertesi günlerde İngilizler deniz ve hava keşifleri yapmış ama bu mayınları bulamamışlardır. Nusret 'in döşediği mayınlar 18 Mart 1915'te Çanakkale harekâtının kaderini değiştirmiş, ona "dünyanın en ünlü mayın gemisi" unvanını kazandırmıştı. Nusret 'in mayınları 639 kişilik mürettebatıyla Bouvet, onun ardından HMS Irresistible ve HMS Ocean zırhlılarını sulara gömmüştü.

NUSRET MAYIN GEMİSİ ŞİMDİ NEREDE?

Gemi 1962'de özel kişilerce satın alınmış, Kaptan Nusret adıyla kuru yük gemisi olarak hizmet vermiştir. 1990 yılında Mersin açıklarında alabora olmuştur. 1999 yılında bir grup gönüllü tarafından su yüzüne çıkarılan Nusret, 2003 yılında Tarsus Belediyesi tarafından, Çanakkale Savaşları ile ilgili heykellerin de yer aldığı bir çevre düzenlemesi ile anıt haline getirilmiştir.

  2011 yılında İstanbul Tersanesi Komutanlığında inşa edilen Nusret Mayın Gemisi’nin bire bir ölçülerindeki "tıpkı yapımı" bugün de Çanakkale Deniz Müzesi Komutanlığında sergilenmektedir. Nusret Mayın Gemisi'nin 100. yıl anma töreninde (8 Mart 2015), gemi temsili olarak yeniden suya indirilmiştir. Sabah 06:15'te denize açılan gemi, 100 metre aralıklarla denize temsili iki mayın bırakmıştır

Milli Şairimiz, İstiklal Marşımız yazarı Cennet mekan Mehmet Akif Ersoy'dan muhteşem "Çanakkale Şehitleri'ne şiirini okumadan geçmeyelim lütfen..

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

  Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünya’da eşi? 

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi 

- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya -

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! 

Nerde - gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı" 

Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi 

Varsa gelmiş, açılıp mahpesi, yahud kafesi!

Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvam-ı beşer 

Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer! 

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında, 

Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk;

Sade bir hadise var ortada: vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela.. 

Hani tauna da züldür bu rezil istila. 

Ah, o yirminci asır yok mu, o mahluk-u asil, 

Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkıyle sefil. 

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına, 

Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına. 

Maske yırtılmasa hala bize afetti o yüz.. 

Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz! 

Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab, 

Öyle müthiş ki: eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı; 

Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı, 

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin,

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, 

Atılan her lağamın yaktığı: yüzlerce adam. 

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,

O ne müthiş tipidir: savrulur enkaaz-ı beşer.. 

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak 

Boşanır sırtlara, vadilere sağnak sağnak. 

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,

Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını durmuş da açık sinelere, 

Sürü halinde gezerken sayısız tayyare. 

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler 

Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler.

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından, 

Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman? 

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram? 

Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır indirilir mevki-i müstahkemler, 

Beşerin azmini tevkif edemez sun'-u beşer;

Bu göğüslerse Hüda’nin ebedi serhaddi 

"O benim sun'-u bediim onu çiğnetme!" dedi.

Asım’ın nesli.. diyordum ya.. nesilmiş gerçek, 

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmiyecek! 

Şüheda göğdesi, bir baksana, dağlar, taşlar.. 

O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar.

Yaralanmış temiz alnından uzanmış yatıyor; *

Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! 

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 

Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer. 

Ne büyüksün ki  kanın kurtarıyor Tevhid'i.. 

Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.. 

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? 

"Gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab.. 

Seni ancak ebediyyetler eder istiab. 

"Bu taşındır" diyerek Kabe' yi diksem başına, 

Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına. 

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle, 

Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle; 

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan 

Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan; 

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,

Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem; 

Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana.. 

Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana. 

Sen ki,  son ehl-i salibin kırarak savletini, 

Şarkın en sevgili Sultanı Salahaddin'i, 

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran..

Sen ki, İslamı kuşatmış, boğuyorken hüsran, 

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; 

Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın; 

Sen ki asara gömülsen, taşacaksın.. Heyhat! 

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat.. 

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber 

Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber...  

                                         Mehmet Akif Ersoy

 

.

 

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Anket

ALTINBAŞ Kuyum
OPET

E-Bülten Aboneliği