Telefon
WhatsApp
ÇANAKKALE SAVAŞLARINDA TÜRK KADININ ROLÜ
Hax

ÇANAKKALE SAVAŞLARINDA

TÜRK KADININ ROLÜ

 Dr. Tayfun ATMACA                                                                          22.3.2021

3 Kasım 1914’te başlayan Çanakkale Muharebeleri, 9 Ocak 1916’ya kadar aralıklarla yaklaşık 14 ay devam etmiştir. 18 Mart 1915’teki deniz harekâtının ardından, Nisan, Haziran ve Ağustos aylarında çok kanlı muharebeler cereyan etmiş, dönemin en güçlü silahlarına sahip olan İtilaf Devletleri ordusu, 9 Ocak 1916’da Çanakkale’yi tamamen terk etmek zorunda kalmıştır. Çanakkale Muharebeleri, deniz harekâtı başta olmak üzere onu izleyen kara taarruzlarıyla sıradan askeri bir harekât olarak değerlendirilemez. Çanakkale Boğazı stratejik açıdan Osmanlı Devleti’nin payitahtının anahtarı, kalbi ve iki kıtayı birbirine bağlayan önemli geçitlerden biridir.

Birinci Dünya Savaşı’nda birçok cephede mücadele etmiş olan Osmanlı Devleti ve Türk toplumu açısından Çanakkale Cephesi muharebeleri, zaferle sonuçlanan tek cephe olması ve Millî Mücadele’nin en önemli güç kaynağı olan millî şuurun, ilk defa büyük bir güç olarak kendini göstermesi bakımından çok önemlidir.

Çanakkale savaşları, olağanüstü şartların ve olağanüstü mücadelelerin savaşı olmasının yanı sıra; Türk ordusunun ve Türk milletinin dirilişinin başlangıcı, emperyalizmin gururunun kırıldığı yerdir. Çanakkale Savaşı’nda bir ölüm-kalım mücadelesi veren Türk milleti, ordusuyla, basınıyla, istihbarat örgütleriyle, yardım cemiyetleriyle ve tüm unsurlarıyla (kadın-erkek-çocuk-yaşlı) büyük başarı kazanmıştır.

Çanakkale Cephesi için Anadolu’nun ve Osmanlı sahasının her yerinden birçok insan, gönüllü olarak savaşa katılmıştır. Hemen her haneden bir kişi cepheye gitmiş, köyler boşalmış ve geride kalanlar; anneler, cephedeki evlatları için seferber olmuşlardır. Geride kalanların yaşadıklarını hiçbir zaman unutmadıkları bu muharebeler sırasında pek çok şehit verilerek Çanakkale Destanı yazılmıştır.

Türk kadını, Çanakkale Savaşları sırasında gerek cephede, gerekse cephe gerisinde tüm gücü ile hizmet vermiş; cephede erkeklerle omuz omuza düşmana karşı savaşırken cephe gerisinde de çeşitli faaliyetleri ile savaşa destek vermiştir. Özellikle Balkan Muharebeleri sırasında tecrübe kazanan Türk kadını, savaş sürecinde açtıkları dernekler ile büyük bir fedakârlıkla ve gayretle çalışarak; asker evlatlarını cephede kaderine terk etmemiştir.

Yakın tarihimize göz attığımızda kadınlarımızın çeşitli kademelerde almış oldukları sorumlulukları, büyük başarılara dönüştürmedeki azimleri dikkat çekmektedir. Osmanlı Devleti’nin çöküş sürecine girdiği 19. yüzyılda topluma kurtarıcı olarak yön veren kadın kahramanlar görülmüştür. Hemen hepsinin ortak bir yanı, kendilerine “Kara Fatma” deniliyor olmasıdır. Kurtuluş Savaşımızda bile Kara Fatma şöhretiyle bilinen kadın kahramanlarımız ortaya çıkmıştır. Keza Anadolu genelinde de Kara Fatma şöhretiyle bilinen kahramanlar topluma öncülük etmiş ve vatan savunmasında düşmana karşı direnişin sembolü olmuşlardır.  

Dikkat çekmek istediğim bir başka husus ise yaptığım araştırmalar ışığında, Türk kadınının Çanakkale Savaşına iştirak ettiğini belgelemektedir.

Çanakkale Savaşları’nda Türk kadınlarından bazıları cephe gerisinde Mehmetçiğe destekte bulunurken, bazılarının da siperlerde düşman askerlerine büyük kayıplar verdirdiğine dair Avustralya, Yeni Zelanda ve İngiliz arşivlerinde bilgi mevcuttur. Bu bilgiler ışığında Çanakkale Savaşları’nda Türk kadınlarının sanıldığının aksine sadece cephe gerisinde değil, siperlerde de düşmana karşı Mehmetçiklerin yanında göğüs göğüse çarpıştığı görülmektedir.

Konuyla ilgili Avustralyalı piyade er J. C. Davies annesine yazdığı mektupta kendilerine karşı çarpışan bir Türk kadın savaşçısıyla ilgili olarak şunları anlatmaktadır: “Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü keskin nişancı bir Türk kızı, pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından vurulmasına gene de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında bir genç kızdı. Ölü ele geçirdiğimizde, yanında başka bir Türk’ün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı… Bu savaş korkutucu.”

Avustralyalı askerin aktarımında dikkati çeken unsur, “keskin nişancı bir Türk kızı” betimlemesidir. Bu Türk kızının, kendisini korumak üzere ailesi tarafından veya asker bir yakını tarafından eğitilmiş olması ihtimali kuvvetli görünmektedir.

Times gazetesi muhabiri, İngiliz donanmasına ait hastane gemisiyle İngiltere’ye götürülen yaralı askerlerle yaptığı görüşmeyi şöyle aktarmaktadır: “Denizci asker 25 Nisan 1915 çıkarmasında yaralanmış, kendisi çarpışmalar sonucu ele geçen keskin nişancı bir Türk kadınıyla karşılaşmış: …O, bir Türk kadın savaşçısıydı ve durmaksızın saklandığı evden ateş ediyordu, evi boşaltıp teslim olmayı reddediyordu. Sonunda ele geçtiğinde, yanında yaşlı annesi ve çocuğu da birlikteydi. Yakalanana kadar bir pencereden ısrarla ve özellikle de subaylarımızı hedef alarak ateş etmişti. Sanıyorum öldürdüğü bazı kurbanlarını süngülemişti de. Üzerinde 16 askerimizin künyesini bulduk…”

Bu örnekte ise, ailesini korumak üzere silaha sarılmış bir Türk kadınından bahsedilmektedir. Erkeklerin çoğunun askerde olduğu düşünüldüğünde, kadının ailesini korumak üzere savaşması kaçınılmaz bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeni Zelanda’dan savaşmak için gelen Otago Birliği’ne mensup bir askerle yapılan görüşmede şu izlenimleri aktarmaktadır: “Bir keskin nişancı Türk savaşçısını yakalamak için operasyon düzenlediklerini, bu nişancıyı ele geçirdiklerinde şaşırıp, kadın olduğunu gördüklerini…”

Mısır’da yayınlanan The Egyptian gazetesinde yer alan ve bir askerin İskenderiye’den ailesine yazdığı mektubunda, Türk kadın savaşçılardan şöyle bahsedilmektedir: “15 Ağustos 1915 Pazar günü savaşa katıldık ve büyük bir tepeyi ele geçirme görevi aldık. Bu arada çok can kaybı verdik. Şarapnel parçaları, makineli tüfek mermileri yanı sıra, pusuda ateş eden keskin nişancı Türk kadın savaşçıların ateşi altında, adeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimkisi. Burada çarpışanların çoğu kadın ve kız. Kendilerini yeşile boyayıp, ağaç ve bodur bitkilerle uyum sağlamış.”

İngiliz arşivi referans gösterilerek hazırlanan bir diğer çalışmada da benzer aktarımlar yer almaktadır. Bir İngiliz yüzbaşı anılarında Suvla Limanı’na yapılan çıkarmayı anlatırken bir Türk hücumu esnasında sahile doğru çekilmek zorunda kalışlarından ve bu sırada yakalanan bir Türk kızından şöyle bahsetmektedir: “Herkes en hızlı bir şekilde sahile süründü… Türk siperlerindeki keskin nişancılardan bize ateş yönetildi. Biraz ateşten sonra çalıların arkasından bir Türk kızı geliyordu. Kimliğini gösteren bir çeşit yuvarlak işaret diskleri ve kollarında saatler olduğu halde yakalandı. Çalılığa uysun diye vücudu yeşil boya ile kamufle edilmişti. Keskin nişancılık eğitimi almıştı. Başka yakalanan Türk kadınları da vardı”.

Yukarıda ifade ettiğimiz alıntılarda “keskin nişancı Türk kadın savaşçıları” imajı ön plana çıkmaktadır. Anzak ve İngiliz askerlerinin ifadesinde ve aktarımında yer alan savaşçı kadınları, gerek sayısal bakımdan gerekse harekât tarzı dikkate alındığında örgütlü ve planlı bir eylemin parçası olarak tanımlamak zordur. Ancak, bu kadınların, kendilerini kamufle edecek şekilde giyinmiş olmaları ve keskin nişancı olarak tanımlanmaları, askeri bir eğitim almış olabilecekleri ihtimalini kuvvetlendirmektedir.

Tür kadınının Çanakkale Savaşı’nda cephedeki faaliyetlerini açıklık getiren Türk arşiv ve kaynaklarında herhangi bir bilgi yer almamakla beraber; Çanakkale Savaşları ile ilgili son dönemde yapılan bazı çalışmalarda; kadınların cephede savaştığı bilgisine katkı sağlayabilecek anı ve aktarım düzeyinde örnekler yer almaktadır.

Bunlardan biri, Mücahide Hatice Hanım tarafından 20 Mart 1926 tarihli Zafer-i Milli gazetesine verilen beyanattır: “İzmir’in Kemalpaşa (Nif) kazasının Ahmetli köyünden Hacı Halilzâdeler’denim. Babam merhum Mehmet Efendi’dir. Çanakkale Anafartalar’da 56. fırkada silahımla muharebelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebelerimize de gönüllü iştirak ettim…”

Bir diğeri ise; Çanakkale Savaşı’na Kosova’dan gelen gönüllüler arasında yer alan Zeynep Mido Çavuş’tur. Çanakkale Savaşı’na, Gora-Dragaş’tan katılanların anlattıklarına göre, biri Gora’dan olmak üzere, Kosova’dan sekiz tabur katılmış; sadece erkekler değil, kadınlar da yer almıştır. Zeynep Mido Çavuş, savaşa bekâr olarak katılan ve şehit düşen Dragaşlı’lardan biridir.

Ayrıca, uzun süren savaş yıllarında Türk kadını, kurduğu derneklerle, topladığı büyük miktarlardaki yardımlarla, savaş bölgelerindeki hastabakıcılık faaliyetleriyle, katıldığı mitinglerde yaptığı konuşmalarla, amele ve işçi taburlarındaki çalışmalarıyla, I. Dünya Savaşı sonuna kadar ülkesini korumaya erkeklerle birlikte özveriyle katılmıştır.

Türk kadını, cephe gerisinde yaptığı hizmetlerle ülkeyi düzlüğe çıkarmada ve yeni bir Türk Devleti’nin temellerinin atılmasında çok üstün bir başarı göstermiştir. Bu başarısı ve kahramanlığıyla diğer ülke kadınlarına da örnek gösterilebilecek fedakâr Türk kadınının belki de en üstün vasfı, bunu bir zorunluluk olarak değil, içinden gelerek yapmış olmasındadır.

Bu vesile ile kahraman kadınlarımızı şükranla anıyor, cephede ve cephe gerisinde hayatlarını kaybeden kadınlarımıza Yüce Allah’tan Rahmet diliyorum…

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Anket

ALTINBAŞ Kuyum
OPET

E-Bülten Aboneliği